34,5467$% 0.18
36,0147€% -0.62
43,3470£% -0.52
3.005,41%1,48
20.381,00%1,12
9.549,89%1,94
3405996฿%-0.59598
Sorunlara bütünsel bir yaklaşımla, temel neden ve alt nedenler göz önüne alınıp bakılmadığı zaman, bütün enerjinizi ortaya çıkan belirtilere harcarsınız. Oysaki bir sorunu kökten çözmek için öncelikle temel nedeni ve alt nedenleri kavramak gerekir. Böyle bir yaklaşım içine girilmediği sürece fasit bir daire içinde dolanıp durursunuz. Çözüm diye ortaya konulan tedbirler de bir süre sonra yan etkiler olarak kendini göstermeye başlayacaktır.
Bugün Ereğli’de kendini göstermeye başlayan susuzluk; temel nedeniyle küresel sorun olmanın yanında, alt nedeniyle de Konya Kapalı Havza’sının yarattığı bir sorundur. Ereğli’nin susuzluk sorununu alt nedenleriyle Konya Kapalı Havzası’nın tetiklediği bir sorun olarak düşünülmediği takdirde, sorununu çözemeyeceğimiz gibi, bölgeyi de 10 yıl içinde tümüyle kaybetme riskiyle karşı karşıya kalacağız.
İşte 2010 yılı, Türkiye’nin Yarınları Projesi Raporunda yayınlananlar: ‘‘Küresel iklim değişikliğine bağlı olarak 2030’lu yılların sonlarından itibaren havzada sıcaklıkların 4 ila 6 °C artması ve yağışların %20-30 oranında azalması öngörülmektedir. Bunun bir sonucu olarak ise Konya Havzası’nda önümüzdeki 40 yılda yüzey suyunda % 40, yer altı suyunda %54 azalma olabileceği ve havzadaki toplam kullanılabilir su miktarında %47 mertebesinde azalma olabileceği öngörülmektedir.’’ Böyle bir durumun yaratacağı tahribatın boyutları üzerinde ileriye yönelik yapılacak bir beyin fırtınası, nasıl bir felaketle karşı karşıya olduğumuzu gösterir. Bu rapor mealen Konya Kapalı Havzasını tümüyle kaybetme riski ile karşı karşıyayız demekte.
Konunun daha iyi anlaşılması için harita üzerinde durumu kavramakta fayda vardır. Aşağıdaki haritada havzadaki su kaynakları ve kaynakların beslediği sulak alanlar gösterilmektedir. Bugün bölgeyi esas çıkmaz içine sokan nedenlere bakıldığında, sorunun cevabının bu haritada gizli olduğu gözükmektedir. Bölgedeki sulak alanları besleyen kaynakların sınırlı oluşuyla beraber artan nüfus, artan tarım-hayvancılık ve artan sanayileşmede suyun yoğun şekilde kullanılması havzanın kaçınılmaz sonunu hazırlamaktadır.
Bugün Konya Kapalı Havzası’nın böylesi bir çevresel felaketle karşı karşıya olunmasının en önemli sebebi bölgedeki sulak alanların tamimiyle yok olması ve yer altı suyunun 400 metreye kadar düşmesidir. Şimdiden başlatılacak çalışmalarla bölgeyi 10 yıl içinde rehabilite etme şansına sahibiz. Aksi takdirde önlemler alınmadığında, 2030’dan sonra havza tamamen yaşanılır olmaktan çıkacaktır.
Havzanın için bütünü genelinde, bütün sulak alanların tümünün yeniden canlandırılması gerekmektedir. Bunun için aşırı su isteyen bütün tarım ürünlerinin ekimine yasaklanma getirilmeli ve kuru tarıma yönlenmelidir. Hayvancılıkta sınırlandırmaya gidilmeli, bahçecilikte damlama sulamaya geçilmelidir. Tarımsal amaçlı su kuyularının yasaklanması gerekmektedir. Su kaybına neden olan içme suyu alt yapılarının yenilenmesine gidilmelidir. Bölgenin su kaynakları üzerine kurulan ve sulak alanları besleyen barajlardan yaz kış sulak alanlara su verilmelidir. Konya Kapalı Havzası’ndaki sulak alanlar kurtarılmadığı sürece bölgeyi kurtarmak mümkün değildir. Peki sulak alanların yeniden canlandırılması neden bu kadar önemlidir? Bunun için hemen alttaki haritayı incelemekte fayda vardır.
Soldaki harita, havzanın 1960’lardaki haritasıdır. Sağdaki harita ise günümüz haritasıdır. İki harita arasındaki farkın bizde yaratabilmesi gereken en önemli çıkarım: Su döngüsünün varlığı ve yokluğu konusudur. Sağdaki haritada su döngüsünden bahsedilebilir ancak soldaki haritada bu durum söz konusu değildir.
Şimdi dilerseniz su döngüsüne değinelim biraz. Havzaya barajlar yapılmayana kadar mevcut birinci harita söz konusu idi. Birinci haritanın mümkün kıldığı şey, buharlaşma ve ilkbahardaki kırkı ikindi yağışlarıydı. İlkbaharda artmaya başlayan yağışlarla Toroslara tırmanan nemli hava kütlesi, öğleden sonra yağmura döner ve Nisan başlarından, Haziran ortalarına kadar kırkikindi yağmurlarına sebep olurdu. Böylece yağmurlar hem tarım alanlarını, hem de yer altı ve yer üstü su kaynaklarını beslerdi.
Ne zamanki bölgeye barajlar kuruldu, işte o zaman bölgedeki bu su döngüsündeki zincir kırılmaya başlandı. Sulak alanlar yok olduğunda, buharlaşma ve kırkikindi yağışları yok olmaya başladı. Buharlaşma ve kırkikindi yağışlarının ortadan kaybolması, önce sulak alanları yok etti. Sulak alanların yok olmasıyla yer altı sularının seviyesi giderek düştü ve sulak alanlar kayboldu. Sulak alanların kaybolmasıyla bölgeyi sürekli besleyen kırkikindi yağmurları da kesildi. Yağmurlar kesilince bölgedeki canlı çeşitliliği kayboldu. Artan su talebi yer altı suyuna talebi doğurunca, bu durum arazi sahiplerini yer altı suyu için kuyular açmaya yöneltti. Böylece bu gün korkulan obruklaşma sorunu karşımıza çıktı. İşte böylece bölge, bu gün ki varlıkla yokluk arasındaki ince çizgiye kadar geldi.
Bütün bu olan biten karşısındaki duyarsızlıklara ve önlem diye alınan sözde önlemlere bakıldığında, genelde tüm Türkiye için, özelde bölge için beklenen sona ne kadar yakın olduğumuzu görmemek için kör olmak gerekmektedir. Alınan tedbirler bütünsel bakış açısından uzak olduğu gibi, trajik komik olmakla birlikte tehlikeyi giderek daha da büyütmektedir.
Göksu Nehri’nin sularının Mavi Tünel’le Konya’ya çevrilmesi uzun vadede felaketi, diğer havzalara sıçratmaktan başka bir işe yaramamaktadır. Burada en mantıklı ve sağlıklı yol, komşu havzadan su hırsızlığı yapmak değil, havzaları kendi olanaklarıyla ayağa kaldırmaktır. Güneydeki Beyşehir, Karaman, Ereğli, Karapınar, Niğde ve Aksaray’ı içine alacak şekilde, Konya Kapalı Havzası tümüyle kendi olanaklarıyla ayağa kaldırma yoluna bakmak zorundayız. Yoksa bu gidişat tüm Orta Anadolu’yu devre dışı bırakacaktır.
Bu yazıyı okuyanlar beni felaket tellallığı yapmakla suçlayabilirler. Suçlasınlar, mühim değil. Asıl felaketin büyüğü biraz daha geride duruyor: Tuz Gölü’nün kuruması… Eğer Tuz Gölü’ndeki kurumanın önüne geçilmediği takdirde, Orta Anadolu’da tarım yapmak dahi mümkün olmayacaktır. Göl tamamen kuruduğunda etrafa rüzgârla savrulan tuz, bütün tarım ürünlerini kurutur. Asıl felaket bu!
KİRLİ BİLGİ, SOSYAL MEDYA VE NEO LİBERAL DİKTATÖRLÜKLER İNŞASI